Percy Jackson ve Şimşek Hırsızı

Filmin yönetmen koltuğunda Chris Columbus’un olması daha baştan beklentimi düşük tutmama neden olmuştu. Film 19 Şubat’ta gösterime girmişti ülkemizde ve yönetmenimiz beni yanıltmadı. Ve ödüllü, Amerika’da çok satan kitaplar listesinde uzun süre yer alan Percy Jackson ve Olimposlular serisinden uyarlanan filmin DVD’si raflarda.
20th Century Fox kanalıyla dağıtıma çıkan filmin yapımcıları arasında da yer alıyor Columbus. Amerika-Kanada yapımı olarak etiketlenen filmin yapımcı listesinde ilginç bir isim daha var. Mark Radcliffe. Kendisi Harry Potter serisinde idari yapımcı olarak karşımıza çıkmıştı.
Aslında Columbus’un kariyeri oldukça başarılı. Mrs. Doubtfire, Home Alone I ve II, Nine Months, Stepmom, Harry Potter ve Felsefe Taşı ile Harry Potter ve Sırlar Odası önemli filmlerinden. İşte tam da bu son iki film yüzünden filmden beklentimi düşük tutmaya çalışmıştım. Şimşek Hırsızı vizyona girerken ‘Harry Potter’ın Yönetmeninden’ sloganının kullanılması ise talihsizlikti bence. Görünüşe göre fantastik filmlerdense ailevi komedilerde daha başarılı. Umarım devamını getirmeye kalkışmaz.
Uyarlamaların sinema için getirdiği handikaplardan bu film de nasibini almış. Örneğin seriyi okuyanlar filmde şöyle söylediler: ‘Bu Annabeth de kim? Percy’nin ablası gibi duruyor.’, ‘Ares’in çocukları nerede?’ ‘Kampın diğer renkli kişilikleri nerede?’ vs. Kitaplar sinemaya aktarılırken bozguna uğratılıyorlar çoğu kez ve sizin kafanızda çizdiğinizle perdede görüğünüz genellikle eşleşmiyor.
Hazır Annabeth’den söz etmişken kadroya bakalım. Başrolde oynayan Lorgan Lerman şirinlik abidesi, yakışıklı, genç bir oyuncu. (Yalnız Harry gibi Percy de yeşil gözlü iken ikisinin de mavi gözlü oyuncular tarafından canlandırılması ilginç. Yeşil gözlü genç aktör yok galiba.) Ünlü babaların oğlunu canlandırdığı filmler var kariyerinde. Mel Gibson (Vatansever), Christian Bale (Yuma’ya 3:10) gibi. Şu anda da çekilmekte olan ‘Üç Silahşörler’ filminde D’artagnan rolünü üstlenmiş durumda. Bu filme yine Columbus yüzünden seçilmiş 1992 doğumlu genç oyuncu. Oysa canlandırdığı macerada Percy 12 yaşında. Fakat yönetmenimiz 11-12 yaşlarındaki oyuncularla çalışmanın zorluklarından dem vurup, Harry Potter oyuncularından söz ediyor, Percy’nin 17 yaşında biri olarak perdeye yansımasına neden olmuş. Diğer önemli karakter Annabeth’i ise 1986 doğumlu Alexandra Daddario canlandırıyor. Gerçekten de Percy’nin ablası gibi duruyor perdede. Hele de kitaptaki gri gözlü, sarışın kızla ilgisi olmaması tam anlamıyla hayal kırıklığı. Serideki tarife uymamasına rağmen Rome, Journeyman ve Grey’s Anatomy dizilerinden aşina Kevin McKidd, karizmatik ve daha yakışıklı bir Posiedon olmuş. Öyle ki ‘Tanrılar Kralı’ Zeus’u canlandıran Sean Bean’i gölgede bırakmış. Kadrodaki diğer iki önemli isim ise yarı at-yarı insan Sentör Khieron’ı canlandıran Pierce Brosnan ve yılan saçlı kadın Medusa’yı canlandıran Uma Thurman. Her iki oyuncu da tecrübelerini konuşturuyorlar filmde. Üvey babayı oynayan Joe Pantaliano’yu izlemek de ayrı bir keyif. Yarı keçi – yarı insan Kıvırcık’ı oynayan Brandon T. Jackson’ın Lady Gaga’nın ‘Poker Face’ şarkısı eşliğinde yaptığı dans şahane.
Eh, bu kadar didikledikten sonra filmin konusuna bakalım. Özetlemeden önce kitaptaki akıştan farklılıklar gösterdiğini altını çizerek belirtmek isterim. Percy Jackson disleksi ve Dikkat Eksikliği Hiper Aktivite Bozukluğu tanısı konmuş sıradan, sorunlu bir gençtir. Ya da kendisini öyle zannetmektedir. Annesi ve sarhoş, pis kokulu üvey babası ile yaşamaktadır. Okulla gittikleri bir müze gezisi sonrasında aslında babasının Olimposlu Denizler Tanrısı Posiedon olduğunu, kendisinin de bir Demigod – Melez olduğunu öğrenir. Üstüne üstlük Zeus’un en güçlü silahı, ilk şimşeğini çalmış olmakla suçlanmaktadır. Korunması ve amcasıyla konuşabilmesi için Melezler Kampına götürülür. Ancak yolda saldırıya uğrarlar ve annesi kaybolur. Aslında annesini diğer amcası, yeraltı tanrısı Hades kaçırmıştır ve şimşekle takas etmek istemektedir. Percy yanında Annabeth ve koruyucusu Kıvırcık ile yola çıkar. Yardımını gördüğü ve dost bildiği bir başka melez ise sonradan ona sürpriz yapacaktır. Hades’e giden yolda Medusa ile karşılaşır ve tıpkı adını aldığı bir başka melez olan Perseus (bknz. Titanların Savaşı) gibi, o da bundan yararlanacaktır. Suyun içinde kendini çok rahat hisseden kahramanımız, suyu yönetmede ve kullanmada da yeteneği olduğunu keşfedecektir. Finalde ise yol boyunca bir şekilde kendisine eşlik etmiş olan babası ile yüzyüze gelecektir.
Oyunculuklar, başarılı makyaj ve bazı görsel efektleriyle aslında sıkmadan izlenilesi bir film. Olimposluların hâlâ var ve aramızda oldukları temasına dayanan kitap serisini birebir yansıtmasa ve tanrılar arası çekişmeleri irdelemese de fantastik sinema severleri doyurabilecek cinsten bir film. Harry Potter filmlerinin DVD’lerini arşivledi iseniz bunu da yanına koymak isteyeceksiniz. Her şeye rağmen.