Sadeleşsek ya?
Sadelik mutluluğun özüdür.
Cedric Bledsoe
Her şey çok fazla geliyor. Herkes üstünüze geliyor. Kalabalığın içinde kaybolmuş hissi sizi iliğinize kadar sarıyor. Hep kuzeyde parıldadığını düşündüğünüz/güvendiğiniz Kutup Yıldızı, bir bakıyorsunuz ki aslında güneydeymiş.
Zor zamanlar, biliyorum. Herkes bir çemberin içinde dönenip duruyor gibi. Çemberlerinizin farkına varmayı seçseniz nasıl olurdu? Kafanız çorba gibi. Nereye bakacağınızı şaşırmış durumdasınız. Neredeyseniz durun lütfen. Derin bir nefes alın, bir tane daha. Bakmanız gereken tek yer sizsiniz, bunu biliyorsunuz, değil mi? Kendinizi aramak yerine kendiniz olmayı seçseydiniz nasıl olurdu?
‘Her şeyin bir başkasının hatası olduğunu düşündüğünüzde, çok fazla acı çekersiniz. Ne zaman ki her şeyin sadece sizden kaynaklandığını fark edersiniz o zaman neşe ve huzuru öğrenirsiniz.’
Dalai Lama
Kendi değerinizi bir başkasıyla tanımlamayı nerede hayati/vazgeçilmez kıldınız? Hangi parçalarınızı bir yerlerde/birinde bıraktınız? Dağılmış parçalarınızı toplamayı hemen şimdi seçseydiniz bu size katkı olur muydu?
Yaşamınızı/yolunuzda yürümeyi ‘bir gün…’ diye diye ne kadar ertelediniz? Ya bu ertelemeyi nerede hayati ya da vazgeçilmez kıldınız?
Öze giden yol sizin, o yolu alacak olan da sizsiniz. Kendinizi ararken yolunuzdan uzaklaşıyor olabilir misiniz? Bunca kuru gürültünün içinde sadeleşmenin size katkısı olabilir mi? Sadeleşme imbikten geçmiş deneyimlerin sonucu aslında. Ruhunun zenginliğinin farkına varma bence. Kalabalığın katkısını almış olup artık yola kendinle/kendinin devam etmesinin vakti geldiğinin idraki. Sadeleşme, deneyimlerin özümsenmesi bir bakıma.
Şifalanmanın, kendinin farkına varmanın vurgulandığı bir dönemdeyiz bu sıra. Ve açığa çıkan ne varsa şifalanmasını seçerseniz, öyle de oldu. Açılan boşluklar ilahi ışıkla dolsun.
Kendinize gülümseyip yola devam etmeyi seçer misiniz?
Cesaret, umut, sevgi ve ışıkla…